Ankara-Boğazkale–Alacahöyük–Çorum-Amasya
Gezi öncesi geceyi Ankara'da annemin evinde geçirdik. Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra saat 8.00 sıralarında yola çıktık. Ankara çevre yolunu kuzeyden dolaşarak Kırıkkale yoluna girdik. Yol Çubuk Barajı'nın çok yakınından geçiyor. Kırıkkale son gördüğümden beri hiç gelişmemiş. Fakirlik her yerde göze çarpıyor. Belki de şehrin kenar mahallelerinden geçtik ve ondan etkilendik . Sungurlu fakir bir kasaba görünümünde. Önceki yıllarını bilenler görse , aradan geçen 50 yılda hiç bir şeyin değişmemiş olduğunu hemen fark eder. Boğazköy'e gitmek için ana yoldan ayrıldık. Boğazköy'e vardığımızda saat 11.00 sıraları idi. Müzeler pazartesi günleri hafta tatili yaptıkları için Boğazköy müzesinin de kapalı olacağından endişe ediyorduk. Ören yerlerini sürekli açık tutuyorlar. Ayrıca şehirdeki müze de açıktı. Biletimizi aldık ve Hattuşa (Boğazkale) tarihi kentine girdik. 1961-62 yıllarında lise öğrencisi iken kurduğum hayaller 40 yıl sonra gerçekleşiyordu.
Boğazkale - Hattuşa
![]() |
Google Earth'den |


Hattuşa gördüğüm antik kentlerin en büyüğü ve en eskisi. Girişte kurumaya bırakılmış tablete benzeyen nesneler dikkatimizi çekti. Sonradan şehrin aşağı girişindeki evlerin yeniden oluşturulduğunu ve onun için antik tarzda kerpiçler hazırlandığını öğrendik. Kent turuna Aşağı Tapınak'dan başladık. Rehberimiz Ahmet Bey ile orda tanıştık. Dönmekte olan başka bir guruba "Tabletli Oda"yı görüp görmediklerini soruyordu. Hiçbir şeyi kaçırmak istemediğimiz için Ahmet Bey'e sahip çıktık. Ahmet Bey Boğazköy Müzesi'nin gece bekçisi imiş. Bizlere Fırtına ve Güneş Tanrıları'nın kült odalarını, tapınak depolarını ve tablet hazırlama işliğini gösterdi.
Tapınak yapımında kullanılan taşlar şehrin bulunduğu bölgeden çıkarılmış. Bazalt olanlar dışardan getirilmiş olabilir. Büyük taşları çok güzel işlemişler ve kenetleyerek üst üste oturtmuşlar.Taşları birbirine bağlamak için ayrıca metal kenet de kullanmışlar.
Aslanlı Kapı
Şehir surlarını izleyerek "Aslanlı Kapı"'ya geldik. Kervanların girdiği bu kapı iki yanında aslanlardan oluşan bir kemer şeklinde yapılmış. Kapı ahşaptan yapılmış olup dayak demirinin girdiği taştaki oyuklar görünmekte. Kapının ancak bir araba geçecek kadar dar tutulduğu görülüyor. Kapıdan geçen arabaların iki yandaki taş yüzeylere sürtünmesi sonucu yiv şeklinde oyuklar oluşmuş. Aslan figürleri ve hiyeroglifler ilgi çekici.
Daha sonra şehrin güneyindeki "Sfenksli Kapı"yı görmeğe gittik.
Sfenksli Kapı
Boğazkale adı, güneyden kuzeye doğru akan derenin oluşturduğu derin vadiden esinlenerek konulmuştur. Bu vadinin yamaçları batı ve güney surları dışında doğal bir koruma sağlamaktadır. Güney kuzey doğrultusunda bu yamaç boyunca şehre su getirilmiştir. Bu güzergah üzerinde şehrin iki yüksek tepesi arasında bir köprü veya su kemeri bulunmaktaydı. Şehrin doğusunda aynı Aslanlı kapı gibi yapılmış ama aslan yerine bir kral figürü bulunan "Kral Kapı" bulunuyor. Daha sonra Nişantepe'yi ve hiyerogliflerini gördük.
Tabletli B Odası
Yazılıkaya
Yazılıkaya A Odası
Yazılıkaya’da "12 Yeraltı Tanrısı"
Odanın sol tarafındaki tanrılar genellikle kısa etekli ve sivri başlıklıdır. Hepsi ucu yukarı dönük ayakkabı giyerler; yine tanrıların çoğu silah olarak orak biçimli ucu kıvrık kılıç ve omuzlarında bir topuz taşırlar. Odanın sağ tarafındaki tanrıçalar ise uzun pilili etek, ucu yukarı dönük ayakkabı giyip küpe takarlar. Tanrıçaların başlarında yüksek başlıklar vardır. Bireysel simge hemen hemen hiç yoktur
Yazılıkaya B Odası
Girişin sağ tarafındaki duvarda bir dizi Yeraltı Tanrısı kabartması bulunmaktadır: Gömlek, kemer, kısa etek ve ucu yukarı dönük ayakkabılı, birbirinin aynısı on iki tanrı figürü. Omuzlarında orak biçimli kılıç taşıyan figürlerin boynuzlu sivri başlıkları, onların tanrı olduğunu gösterir
Karşı duvardaki bir kabartmada Tanrı Şarrumma Büyük Kral Tudhaliya'ya sarılarak ona kılavuzluk ediyor.
Alacahöyük
Yemeden içmeden saat 14.00 sıralarıi Alacahöyük’e vardık. Müze kapalı idi. Sfenksleri ve frizleri gördük. Burasının 300mx300m boyutlarında bir mezar alanı olduğu söylenebilir. Mezar odalarında ziynet ve süs eşyaları. Geyik Başları. Güneş Kursu ve benzeri eserler bulunmuş.
ÇORUM
Sonunda Çorum’a vardık. Saat Kulesi civarında park edip Ulu Camii ve etrafındaki çarşıları gezdik. Kuyumcu dükkanlarının çokluğuna şaştık. "Karanfilli Leblebici"den Çorum leblebisi aldık. Amasya’ya doğru yola çıktık.
AMASYA
Amasya’ya vardığımız zaman güneş batmak üzere idi. Hava kararmadan Yeşilırmak kıyısında bir tur attık. Restore edilmiş evler ve Yeşilırmak çok hoşumuza gitti. Sonra otel bulma telaşı başladı. "Büyük Amasya" otelinde kalmak istiyorduk ama internetten edindiğimiz bütün bilgilere karşın otelin devamlı bakımda olduğunu, kalamıyacağımızı öğrendik. Umut’un yedekte olan otelinden başka çaremiz yoktu. "The Apple Palace" a devlet hastahanesi yanından çıkacağımızı öğrendik. Hava da iyice karardı. Çok yükseklere çıktığımız için bulamadığımızı düşünürken, dağın tepesinde oteli bulduk. Önce in cin yok gibi geldi ama sonra buraya geldiğimize çok sevindik. Otelin manzarası çok güzeldi. Tek sorunumuz odada iki alaturka tuvalete karşın bir alafranga tuvaleti olmayışı idi. Oda genişti ve Umut’un istediği gibi televizyon da vardı. Hatta lobinin karşısında bir internet odası bile bulunuyordu. Hemen yemeğe indik. Öğlen yemeği yemediğimiz için çorbaları çok iyi geldi. Birer bol patlıcanlı Tokat kebabı yedik. Her yerde olduğu gibi Umut’a sprite yerine fruko getiriyorlar. İstediğini içemiyeceğini anlayınca o da artık kola istemeye başladı. İçerde rus olduğunu tahmin ettiğim bir şantöz fransızca ve türkçe canlı müzik yapıyordu. Oturduğumuz yerden bütün Amasya, Kale Mezarları, evler ve Yeşilırmak aydınlatılmış olarak pırıl pırıl görünüyordu. Çok yorulduğumuz için güzel bir uyku çekmişiz.